Sümerbank Aşıkları

Nezihe Mantık’ın hikâyesi 1924 yılında Tokat’ın Erbağa köyünde başlar. Cumhuriyet ile beraber emekler, Cumhuriyet ile aynı anda ayağa kalkar o. İlk olarak 27 aralık 1939’da sarsılır yaşadığı ev. Sonra da yıkılır tek katlı dam. Erzincan depremi olmuştur. 7.9’luk şiddetiyle bu topraklarda ölçülen en büyük depremdir. Neyse ki enkazın altından sağ olarak kurtulur. Ama annesini ve kardeşini kaybetmiştir. 1942 yılında tekrarlanır aynı acı hikâye. Aylardan yine aralıktır. Bu kez depremin merkez üssü Erbağ’dır. Evleri yine yıkılır. O yine kurtulur. Ama bu seferde babası ve diğer kardeşiyle vedalaşır sonsuza kadar. Nazi ordularının Edirne sınırına dayandığı büyük şehirlerde bile ekmeğin karneye bağlandığı unutulmaz yıllar yaşanmaktadır. Kışlar her zamankinden daha soğuk geçer sanki. İsmet İnönü milleti ekmeksiz koymayı göze alarak çocukları babasız bırakmamanın derdindedir. Eşi Mevhibe Hanım ise 18 yaşındaki Nezihe’nin hayat hikâyesini anlatan bir mektup tutar elinde. Kocasıyla da konuştuktan sonra gerekli yerlere haber salar. İstiklal Harbi sırasında Tokat bölgesinde çalışmış olan bir kuvvacının kızı yetim kalmıştır. Vefa sırası Cumhuriyet’tedir. Nezihe önce Keçiören Hemşirelik okuluna yatılı olarak kayıt yaptırır. Ardından da çocuk hemşiresi olarak Sümerbank Kayseri Bez Fabrikası’nın kreşinde çalışmaya başlar.

Genç Türkiye Cumhuriyet’in ilk sanayileşme projelerinden biridir Sümerbank Kayseri Fabrikası. Sovyet’lerden alınan kredi sayesinde ve yine Sovyet uzmanların çizdiği mimari planlarla hayata geçirilmiştir. Sadece bir fabrika değildir aslında inşa edilen. İçinde çalışacak dahası onunla beraber soluk alıp verecek onca kişi için kurgulanmış yepyeni bir evrendir. Tezgâhların işlemeye başlamasıyla beraber ülkenin ihtiyaç duyduğu pamuklu kumaşları üretmeye başlar fabrika. Ama bundan çok daha önemli bir değer daha vardır yarattığı. O tezgâhlarda ilmik ilmik çağdaşlaşma dokunur. Cumhuriyetin ülküsü işlenir. İşçisi, memuru ve aileleriyle birlikte binlerce kişi, canlı bir organizma gibi onlara kucak açan tesisin içinde yaşayıp modernleşmenin ne olduğunu öğrenirler. Hem de Anadolu bozkırının tam ortasında

 

Fabrika’nın tüm çalışanları kendileri için inşa edilen iki katlı lojmanlarında kalırlar. Çocuklar Sümer ilkokuluna gençler de lisesine devam ederler. Mesaiye giden anneler bebeklerini fabrikanın ücretsiz kreşine, Nezihe Hemşire’ye emanet ederler. Sağlık birimindeki uzman doktorlarsa işçilerin her türlü sıkıntısına koşturup dururlar. Tenis kortları basket sahaları hep doludur. Sümer Spor’un kendi sahasında yaptığı futbol maçları büyük bir heyecan yaratır fabrikada. Çalışanlar yaz aylarında tesisin yarı olimpik yüzme havuzunda serinlemenin keyfini çıkartırlar. Havuz başında çarşamba, cumartesi ve pazar geceleri caz orkestrası sahne alır. Danslar edilir, soğuk biralar içilir kana kana. Kışları sinema salonunda en yeni Hollywood filmleri gösterilir. Fransız sinemasından romantik aşk hikâyeleri de unutulmaz Yeşilçam’ın bol gözyaşlı yapımları da. Gösterimler her zaman tıklım tıklım doludur.

 

Havuz başında fabrika çalışanları ve aileleri eğlenirken
 

Bütün günü mesaide geçiren işçiler ve memurlar için her hafta eğlenceler düzenlenir. Bazen Radyo Evin’den sanat müziği icracıları gelir fabrikanın salonuna bazen de Ankara Devlet Tiyatrosu’nun bir oyunu. Hele bir de oyunun başrolünde Kartal Tibet varsa genç kızların keyfine diyecek yoktur doğrusu! Kıyafet baloları düzenlenir lokalde. Kadınlar en şık basmalarını giyerler böyle gecelerde. İstisnasız bütün kıyafetlerde Sümerbank etiketi vardır. Yine danslar edilir. Yılbaşları da unutulmaz elbette. Herkes özenle giyinip süslenir bu yeni adet modernleşme ritüelinde. 23 nisanların, 29 ekimlerin coşkusu ise dillere destandır.
Devam edenlerin Cumhuriyet felsefesini özümsedikleri bir okuldur adeta Sümerbank. İstihdam edilen yüzlerce Kayserili orada hem iş tutar hem de çağdaşlaşma projesinin öncüleri olurlar. Şehrin merkezine nadiren inilir. Çünkü her şey fabrikadadır. Aşklar da fabrikadadır. Nezihe Hemşire de orada bulur hayat arkadaşını. Hem muhasebe bölümünde çalışan hem de futbol takımının hocalığını yapan Mehmet Bey ile evlenir. Çocukları olur. Onlar da Sümerbank’ın tüm olanaklarını soluyarak büyürler.       

Bu güzel yıllar çabucak geçer ne yazık ki. Emeklilik yaşı gelip çatar. 1999 depremini İstanbul’da yaşar Nezihe Teyze. Korkar elbette. Aynı yıl Sümerbank TMSF’ye devredilir. Artık sonu yakındır. 2005 yılında ise Maliye Bakanı çıkıp kelimesi kelimesine şöyle der:

“Yakında Sümerbank tarihten siliniyor, bitirdik. Elinde bir şey kalmadığı gibi ismini de kaldırıyoruz. İsim hakkını satarız o başka. ‘Efendim kâr edeni de satıyorsunuz, zarar edeni de satıyorsunuz’ diyorlar. Satacağız tabii. Kâr edeni de satacağız, zarar edeni de satacağız. Neden? Devlet sanayici olmaz, ekonomik faaliyette bulunamaz da ondan. Bu bir prensip meselesi. Bizim hükümetimizin politikası bu. Sevenlere de söylüyorum, sevmeyenlere de söylüyorum.”    

.

Bakanın gözleri gülüyordur bunları söylerken. Ama Nezihe Teyze ve Mehmet Amca gülmüyordur. Tam 40 yıllarını geçirmişlerdir Sümerbank’ta. Bu hınç nedendir? Bir anlam veremezler olanlara. Onlar Sümerbank âşıklarıdır çünkü